Özyeğin Üniversitesi, Çekmeköy Kampüsü Nişantepe Mahallesi Orman Sokak 34794 Çekmeköy İstanbul

Telefon : +90 (216) 564 90 00

Fax : +90 (216) 564 99 99

info@ozyegin.edu.tr

Mayıs 09, 2023 - Haz 09, 2023

Psikolojik Gelişim Birimi - Kayıp ve Yas - Gidenin Ardından

KAYIP VE YAS

GİDENİN ARDINDAN

 

Yaşadığınız kayıpla nasıl başa çıkarsınız?

Peki yaşadığınız kayıpla nasıl başa çıkmanız gerektiğine inanıyorsunuz?

 

Yas sürecinin nasıl olması gerektiğine dair, bu süreçte neler yapmamız veya yapmamamız gerektiğine dair inandığımız ve sürekli duyduğumuz şeyler olabilir.

Yas herhangi bir kayıp ardından verdiğimiz duygusal, davranışsal, bilişsel ve sosyal bir tepkidir. Bir insanın yaşamında sevgi yatırımı yaptığı ve kendisi için değerli olan birisiyle ya da herhangi bir şeyle ilgili birdenbire kayıp yaşaması, daima bir reaksiyonu tetikler. Bu reaksiyon yas reaksiyonudur ve doğal, olması gereken bir reaksiyondur. Yas genelde ölüm ile ilişkilendirilse de aslında her şeyin kaybı bizim yas reaksiyonu vermemize sebep olabilir. Bir ilişkinin bitimi, taşınma, eşyaların kaybı ya da kimliğin kaybı fark etmeksizin, eğer bir kayıp varsa, orada yas da vardır.

Yas içine girip de sonradan çıktığımız bir dönem gibi düşünülmemelidir. Akut dönemlerde yas tutmamızı daha farklı şekillerde belli etsek de yas ömür boyu tutulabilir çünkü ne kadar sevgi ve değer verdiğimiz şey varsa, ne kadar kayıp varsa o kadar da yasımız olmuş olur.

Yas sürecindeyken, diğer yaslarımız da tetiklenmiş oluyor. Çevremizde bir kayıp olduğunda, bir şeye şahit olduğumuzda, bunlar kendi yasımızı da aktive edebilir. Çünkü yas bitip giden veya tamamlanan bir süreç değil, sürekli bir süreçtir.

Yasın doğru veya yanlış şekilde tutulma gibi bir durumu yoktur. Hepimizin tahmin edeceği gibi yas süreci, özlem, suçluluk veya öfke gibi zorlayıcı duyguları içinde barındırmasından ötürü çok yorucu bir süreçtir. Diğer bir yandan, yas dediğimiz şey her zaman zorlayıcı duygulardan ibaret olmaz. Herhangi bir kayıp yaşayan bir kişi, bu kayıpla beraber yaşamındaki diğer değişikliklere de uyum sağlamak zorunda kalır. Bu sebeple yas sürecinin iki farklı stres kaynağı bulunmaktadır.

Kayıp Odaklı Stresler: Direkt olarak kaybın kendisiyle ilişkili stres faktörleridir. Bunlar hissettiğimiz birden fazla duygular özlem, korku, rahatlama, kaygı, yalnızlık, şok veya suçluluk gibi. Buna ek olarak bazı bilişsel (düşüncesel) süreçler de stres kaynağı olarak değerlendirilebilir. Örneğin; ölen kişiyle zihinsel anlamda çok fazla meşgul olma hali, tekrar tekrar olayları ve özellikle ölümün öncesini ve sonrasını düşünmek ve gerçek değilmiş algısına kapılmak veya uyku ve beslenme problemleri gibi.

Hayatı Yeniden Düzenleme Odaklı Stresler: Örneğin; yeni kimliğimize uyum sağlama stresiyle beraber gelen ‘Ben şimdi kimim?’ düşüncesi, yeni roller ve rutinler sebebiyle ilgilenilmesi gereken yeni bir durumun yarattığı stres faktörleridir. Bu tarafta kaybedilen kişinin olmadığı bir dünyaya yeniden adapte olma ile ilgili verilen mücadeleyi temsil eder.

Yas tutan kişi bu iki stres kaynağı arasında gidip gelebilir. Bu yüzden yas, durağan olmayan yorucu bir süreçtir. Eğer bizler yası tek bir düzene sokmaya çalışırsak hep yüzleşmek ya da hep kaçınmak gibi, işte o zaman yas süreci sağlıklı bir şekilde devam etmeyebilir.

Kayıp olduğu zaman kişi, kaybedilen kişiyle olan yakınlık seviyesi ile birkaç tane aşamadan geçer. Kayıptan sonra bir yas süreci başlar ve dört temel aşaması vardır.

İnkâr: Yas sürecinin ilk evresidir. Bu evrede kaybın ardından bir kabul edememe durumu vardır. Her ne kadar mantığımızla bilsek de bilinçaltımızda o kişi ile olan bağımızı kuran tarafımız duruma inanmamaya devam eder.

Suçlama: İkinci evrede suçlamalar başlar. Kişi o kayıpla ilgili kendisi dahil herkesi ve her şeyi suçlama eğilimindedir.

Pazarlık: Yavaş yavaş suçlamalarla beraber kişi bir pazarlık dönemine girer bu da yasın üçüncü evresidir. Yani ‘eğer şöyle olsaydı durum farklı mı olurdu?’gibi düşüncelere takılır ve keşkeler içinde kaybolmaya başlarız. Bu evrede çaresizlik ve ümitsizlik duyguları ön plana çıkar.

Kabulleniş: Yasın son evresidir. Kişi, bu evrede artık gerçekliğe dönerek yüzleşmeye başlar ve o kaybın kabullenişiyle birlikte derin üzüntü ve özlem duyguları azalmaya başlar.

Ne yaparsak yapalım bu dönemleri geçireceğiz. Önemli olan bu dönemlere şaşırmamak ve bu dönemlerin gerçeğini bilmek ve bizim bir şekilde hayat gerçekliğimizin içerisinde yaşamaya devam edeceğimizdir.

Bizler kayıplarımız karşısında kendi duygularımızı ne kadar ifade edebilirsek onu ne kadar konuşabilirsek, yaşadığımız yası tamamlayabilme eğilimimiz de o kadar kolaylaşmaya başlar. Acılarımızı olabildiğince dağıtmalı ve sözcüklere dökerek paylaşmalıyız ki bu süreçlerin üstesinden sağlıklı bir şekilde gelip yönetebilelim.

Özetle, bütün bu yas süreci evreleri ve stres geçişleri çok yorucu olabilir ama bu geçişler çok mühimdir. Çünkü bu geçişler ve evreler bir duygu regülasyonu yani duygu dengelemesi olarak nitelendirilir. Bazen kayıp odaklı kalırken, bazen de hayatı yeniden düzenlemede kalıp, hatta bazen de gündelik hayatın içinde ortada kalacağız. Çünkü konu yas olunca, her zaman bir şeyler yapmak veya her zaman yüzleşmek zorunda değiliz. Zaman zaman kaçınmak da serbest, inkâr da serbest. Çünkü her biri yas sürecinin bir parçasıdır ve birer ihtiyaçtır bizler için.

 

 

Kaynakça

Yalom, I. D. (2008). Staring at the sun: Overcoming the terror of death. The Humanistic Psychologist, 36(3-4), 283-297.

Kübler-Ross, E., & Kessler, D. (2005). On grief and grieving: Finding the meaning of grief through the five stages of loss. Simon and Schuster.

Zara, A. (2011). Kayıplar, yas tepkileri ve yas süreci. Yaşadıkça, 73, 90.